Gözlerin KUDÜS mü ki direnç vaad ediyor yüreğime?
Gözlerin KUDÜS mü ki direnç vaad ediyor yüreğime?
Hayallere gömdüm artık seni.
Sevda mabedimde umursanmaz tek heykeldir adın…
Binbir gece masallarında anlatılan yalanlar kadar yalan kaldın uzak kaldın bana…
Oysa…
Masaldanda masal gözlerde ne yalanlar okumuştum doğruluğu öğrenmek hatrına…
Yüreğimin dehlizlerinde tuzlu bir acı biriktiriyorum adın tadında…
Dahada derin olsun istiyorum yaralarım sen kanasın oluk oluk…
Gözlerimdeki yağmurlarla suluyorum tüm sevinçleri hiç kurumasın yeşersin çiçeklerimiz diye umuda…
Vazgeçtim sevda fermanlari okuduğum gözlerinde mutluluk aramayı…
Vazgeçtim yarınsız umutlardan umutsuz yarınlar biriktirmeyi…
Ben yüzünü resmederken aynalara sen günden güne yabancılaşıyorsun bana…
Ne sen bana yetişebiliyorsun artık ne de ben zamana…
Vazgeçtim bu yüzden senden veda ettim bu yüzden tüm aşklara….
Bilmediğim dillerde anlatılıyor aşk…
Tanımadığım yüzlerde…
Tanımadığım şehirlerde yaşanıyormuş en masum sevgiler…
Nasıl anlarım bunu nasıl anlatırım bilinmez bir lisanla?
Nasıl yaşarım sonra?
Göçsem şehrimden gitsem sen kadar uzaklara yabancılaşsam kendime
tanınmayan yüz olsam aynalarda!
Banada armağan edermi bu pinti hayat gök yüzü kadar saf bir sevda? Olmuyor…
Yabancı dillerde yabancı yüzlerde kalıyor hep masum sevgiler…
Yine sen kalıyorsun bana yine sana kalıyor boşluğu sevdanın yine sevda oluyor adın…
Göz yaşlarım gözümü yakıyor nicedir
çünkü gözlerimdeki boşlukta adın duruyor çünkü yüreğimin dehlizinden gözlerin bakıyor…
Ben adını tuzluyorum acıma yaramı daha fazla acıtsın diye
ben adını tuzluyorum yarama kalbimin enkazına gömdüğüm merhum adın kokmasın diye…
Ama gözlerin KUDÜS’mü ki direnç vaad ediyor yüreğime?
Kan sızan kalbime KUDÜS rengi bir çift göz merhem oluyor?
Sen; imkan-sızımsın KUDÜS kadar…
Sevincimsin direncimsin KUDÜS kadar… EY YAR!!
Bil ki;
KUDÜS’ümsün sen benim en büyük cümlem kadar…
Gecenin simsiyah saçlarını tarıyorum bir anne özentisiyle.
Yetim kalmış boyun büküşü en çokda sevdalı yönümü acıtıyor…
Oysa bilmiyor tüm siyahlığıyla gelişi bembeyaz satırlar armağan eder şairlere şairler yazmak için bakarlar herşeye…
Geceler yıldızlı ruhuyla aydınlatır hasarlı ruhları…
Gökyüzünün yıldız gözlerini sürmeliyorum simsiyah hüznümle…
Üşüyen omuzlarına yalnızlığımı bırakıyorum üşümesin hastalanmasın diye..
Sonsuzluğa sevdalandığımdan beri daha çok bağlanıyorum geceye!
Çünkü birtek geceler anlıyor bu imkansızlıkların içinde yalnız kalabilme
imkanını birtek geceler anlıyor kaybolan kendimi kaybolan bir kentte bulmanın ezik efkarını…
Esmer bir hüzünle karşıladım yine geceyi…
Hazan mevsiminin avuçlarıma bıraktığı hüznü son damlasına kadar harcamaya ant içti kalemim…
Kalemim içimi içti bu gece…
Dilimde Meryem’in suskunluğu yüzümde hayatın küskünlüğü bir Ebuzer yalnızlığıyla gömüldüm geceye!
Yaşamaya çalışan ömrüme yaşlanmış gözlerle bakıyorum…
Gözlerim kendine üzülen üzgünlüğüme yaşlanıyor hep…
Neden bilmiyorum bu yapışkan hüzün neden?
Sokaklarda gezinen bunca kahkahalar gamsız dudaklarda yıpranırken mutluluk ucuz bir oyuncak gibi
şehirli çocukların ellerinde dolaşırken ben günden güne birbirine giren bu dilsiz suskunlukla içime dolaşıyorum…
İlmeği kaçmış bir hüznün çözülen düğümleriyim şimdilerde…
Kavrulan bir şehrin özgür esaretine tutuklu kalıyorum her gece…
Her gece KUDÜS resimleri asılı odamın duvarlarına bakıp KUDÜS kadar direnç diliyorum yüreğime…
KUDÜS’ü düşlüyorum hüzne gömüldüğüm her gece…
Dile gelseydi susmalarım acıların kanattığı yaralara merhem olacaktı boşluğunu dolduracaktı dolu dizgin giden boş hayatta ölümlerim…
Şimdi ölümlerden beter öfkelerim var!
Ellerinde sapan taşlarıyla KUDÜS yüzlü çocuklar oynuyor gözlerimin bahçesinde…
Kavrukluğum doğduğum kente değil hüzüne doyduğum kente…
Ellerinde sapan taşlarıyla
KUDÜS yüzlü çocuklar oynuyor gözlerimin bahçesinde…
Düşlerim KUDÜS kadar dirençli olabilseydi eğer KUDÜS’üde görürdü elbet bu gözler…
Şimdi birkaç veremli şarkı öfkelerimi kamçılıyor…
Ah geceler…
Dünya denen zindanımda gardiyan yüzlü geceler…
Yıldızlarımıda söndürdü bu ışıltılı şehirler!!
Dilime dolanır oldu artık KUDÜS’e yakılan ağıtlar…
Yüreğime saplanan bu acıya karşı bütün silahlarım ilkel kalıyor!
Gözlerimdeki son umud ışığınıda serince kara çalınmış sevdama kararan gözlerle aydınlatıyorum günlerimi…
Aynadaki hüznüme “günaydın”lar armağan ediyorum her sabah…
“Günaydın” diyorum “günaydın hüzün!
Yüzümden eksilmesin hiç yüzüme yapışık yüzün”
Harflerim vuslata ayaklanmadı hiçbir zaman!
Vuslatımı görünmez satırlara işlerken bütün ayrılıklara kustuğum kinimden arındırdım kelimelerimi…
Ölümle noktaladım bu hayatın içindeki önemsiz paragrafimi…
Şimdi; esmer hüznüme Ebuzer yalnızlığımı yoldaş yapıp gidiyorum haritadaki tüm yalnızlık kentlerine…
Dilimde Meryem’den kalma bu suskunlukla önüme çıkan yanık yüzlü yarınlarıma suskun ve üzgün bakıyorum…
Alışılmadık bütün acıları alışıldık bir samimiyetle kucaklıyorum! “Alışılmışlık içimi acıtıyor…”
Kudüs koydum yokluğunun baş harfini
yokluğunla sevdim hasretin beş harfini…
Beş harfe kaç gözyaşı döktüm bir bilsen! Yada… bilme-sen…
Beş harflik bir sevdanın eşiğinde ömrümü öldürsen…
Sen bilmesen ölmesen…
Ve gelme-sen…
Bunca yokluğunun üstüne gelmesen…
Ben;
İsmail kadar boyun bükmüşken kadere müebbet suskunluğumu alıp yanıma giderken
haritadaki bütün yalnızlık şehirlerine biraz kederle
en çokta yalnız oluşum yoldaşsız kalışım bütün çarelerimi çaresiz bırakıyor bütün senli hayallerim yok oluyor…
Kayboluyorum bu sensiz çaresizliklerde…
Nerdesin sevgili nerde?
Birtek sensizlik kaldı bu delik heybemde…
// Kahraman Tazeoğlu..