Ahh şehr-i yâr!
Eyy ardından koşarken ardıma kalan yar! Hesap dürüldü aşkla, sicilime al düştü… söyle istanbul’una, değmeyin artık bana…Ölesi aşikar, sereserpeyim işte, alnımın karasını yalayan zefzefelerin çıkmaz sokak kuytuluğunda.Sırtımda yalın bir aşk ,kulluk namına…Örtün mahrem sızılarımı örtün ,
utanıyorum arzdan…!
“VENNECMİ ! “…Zelilim el aman !
Didik ettiler taa içimi, en ürkek yanıma sözlerini dikerek! Ellerim vardı yanımda bir tek, yüzüme kapanası ellerim… ‘’AŞK ! ’’ dediler…Sustular… Meylettim diz üstü…
…
Berzahındayım… Gayrı ölümsüyorum içimi, gülümseyerek…Cehennemden sıçramış bu harlanış ki, ölüp ölüp dirilmeler vaktinin vakad’ıyım! Bağdaş kurdum işte mizanın kıyısına, alacaklıyım verdiğim kadar… Ellerim…Düşün yakasından yarin…Dilim sus, günah kadar!
Hadi… Ör saçlarını nil kıyımına Züleyha,yum gözlerini aleme ki bilmesinler , leyl çökmüş kirpiğinde bir
‘’Yusuf lekesi’’ var !!!
Doğruluyorum yâr’e kıyamdan…
BİSMİLLAH…
Bu aşk sana AŞİKAR!
Vaktidir.. LA Azrail, nazar etme ömre !
Ve sen ey aşk! Kalem hakkı için söyle! Kuyudan bozma yürek aralarında zamana uğramayası mısın sen!Hep ölüme özentili ölümsüz bir yanılgı mı kalmaya ahdettin..?Dünlerinden yitik Orta Asya’nın bağrına yamanan ,kurutulmuş kan bezeli bir yara mı kalacaktın, ümmete kanayısı…
Ömrün bir ‘’sus’’ boyunda mıydı ki ölçüsü alındı? Kelepçeli özgürlükmüş yalnızlık, eyvallah,kursağıma dolandı…
Peki neden yüzün bende hala… Sahi… Senin gitmelerin hep ardına mıydı..?
Derinlikli besmeleler salıyorum, ciğerlerini gelgitleyen mavinin arsızlığına…
Heyhat İstanbul!.. Az durulsana…
Zelilim… arasatta yalan sayılmaz sandım… yetişemedi bir Arafat duası ardıma ki, başım önde tattım
kızıl elmadan…
heyyy! Beni hüzne yalnız ayartan iblis! Şimdi çiğne en pak amelimi dişlerinin arasında ! İsrafil üflüyorken sur’uru şah damarıma, gel ya Azrail, hükmü vurmadan akla! Tırnağımdan başla içimi sökmeye eyy Meryem, heybende ki hurmayla damağımı ısla… Yum beni Yusuf’un gözlerinde, sandık lekesi vurmadan yazgıma…
çenemi bağla yar! Ki lanetlenmesin aşk! Salın beni kuyuma, kefenimin iliğini arkadan vurarak!
‘’gelmeyi istememişti hiç…
böylesi gidişi istemediği kadar…’’
şimdi hangi ölüm tekil çekilmeyi vaat ediyor bana, yırtınarak! Ki aşk değil midir ,
iki kişilik cinayetlere tek tabut kaldırmayı maharet saymak? Değil midir ki aklı çarık yapıp,
yürek tokmaklarına dervişane vurulan mühürlerle delilik dergahından cazet almak?
Firdevs-i a’lasındayım aşkın… Son durak…
Önüme durma anneee..! Heveslendim bir kere , ölesim var…Eteğine düşen kor vurmadan ciğerine,
hadii dikil şehr-i yârin alın hizasına… İyi bakk!… Bir ben miyim sanıyorsun intihar yolcusu yalınayak?
Koşşş yedi tepe arası sa’ylarda, sen oku selamı türkü yakarak…
”o yar..nefs elinden şarap içmiş kaç vakit önce.
Dilini vurdu yavruma soyu yücelsin diye.
Kınalanmış gayrı, dönüş yok ki geriye.
İzzet-i dergah’ında kabul buyur Rabbisiiii…
Kızım…
Kurban oldu…
Aşka…”